Genç bir fotoğraf sanatçısı Ozan Çelik. İzmir'den İstanbul'a gelip objektifini Yedi Tepeli şehre çevirmiş. Tabii İzmirli ve her İzmirli gibi şehrine aşık.
Ancak İstanbul da öyle kolay bir şehir değil. İkinci sırada olmayı kabul etmez. Yavaş yavaş girer kanına insanın. İstanbul'da yaşayan bir İzmirli ne kadar İzmirliyse, o kadar da İstanbulludur aslında. Denizin kokusundan, rüzgarın sesine, sokakların davetkarlığına öyle çok şey vardır ki kendine çeken...
Çelik, önce şehrin izini sürmeye başlamış. Asıl mesleği mimarlık olmasına rağmen gördüklerini ölümsüzleştirmeyi daha çok sevdiğini fark etmiş. Bir anda kendini ofisin dışında, hayatın içinde bulmuş. “Hem şehri hem de kendimi yeniden keşfettiğim bir dönemdeyim” diyor. Sonra insanlar, cisimler, ürünler, mekanlar eklenmiş. Mimarlık yapmıyor ama yine de mimari konut projeleri veya otel benzeri mekan çekimleri gerçekleştiriyor. Öyle bir tutku ki onda fotoğraf, hem zihni hem de arşivi görüntüler, kurgular ve heyecanlarla dolu. Ancak asıl tercihi anı belgelemek.
Peki olmazsa olmazı ne mi fotoğraf çekerken? “Keyif” diyor Çelik, “İnsanın bulunduğu çevre ile ilişkisini çekmek benim için önemli. Çünkü o ilişkide bir hikaye var. Onu izleyene aktarmaya çalışıyorum.”
Ozan Çelik'in pusulası heyecanı. Yönünü buradan buluyor. Yolundan sapacağa da benzemiyor. Peki son olarak soruyoruz: İstanbul, bir fotoğrafçı için nasıl bir şehir?
Yanıtlıyor Çelik: “Eskiden gelip giderdim, şimdi burada da bir yerim var. İstanbul kesinlikle ilham veriyor. Sürekli bir keşif halindeyim. Hem şehri hem kendimi yeniden keşfettiğim bir dönemdeyim...”
Yeni ürünler, yazılar ve size özel önerilerimizden haberdar olmak için e-posta listemize kayıt olmak ister misiniz?
Bu yazı hakkında toplam 1 yorum bulunmaktadır. Sizde yorum ekleyebilirsiniz >
Yorumlar