Müşküle köyünde saklı bir ağaç vardır. Bu, Türkiye’de bir ölünün ardından, onun anısına dikilen ilk ve tek çınardır.
19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nu ziyaret eden, Danimarkalı masal ustası Hans Christian Andersen, İstanbul’u karşıdan, gemi güvertesinden seyrederken, ormanlık alanları görüp şaşırır. Andersen batı kafasıyla şark kültürünü sonradan anlayıp gerçeğe notlarında yer verir. Onun gemi üzerinden gördüğü yerler ormanlar değil mezarlıklardır.
Araştırdıklarını okuyucularıyla paylaşır…
“İstanbul” diye yazar, “Osmanlıların başkenti, ağaç bakımından çok zengin. Şehirde en çok da servi ve çınar ağacı bulunuyor. Çünkü Türkler, çocukları olduğunda çınar, yakınları öldüğünde ise, servi ağacı dikiyor.”
Osmanlı’nın kuruluş öyküsünde yer alan ve Osman Gazi’nin rüyasını süsleyen çınar ağacının imparatorluk açısından kültürel önemi pek çok kişi tarafından bilinir.
Çınar; yerleşik hayatı, uzun ömrü ve kök salmayı simgelemiştir. İşte bu nedenle Türkler her doğumda bir çınar dikmişlerdir.
Kutsal sayılan diğer ağaç türü ise servidir. O da çınar gibi çok uzun ömürlüdür. Her mevsim yeşil kalan ender ağaçlardandır. Bu nedenle ölümün ortasında adeta “ölümsüzlüğü” anlatır. Servi rüzgârda eğilirken “Hu” sesi çıkarır.
Bunun için onun secdeye gelip Tanrı’nın isimlerinden birini andığı söylenir.
Söz konusu ağaç, köklerini dik bir biçimde toprağa saldığı ve onlarla yerin altında çok fazla yer kaplamadığı için mezarlıklarda tercih edilir.
Ne yazık ki günümüzde yeşil alanlar rant kaygısıyla yok edilir.
İstanbul…
Şehir, her şeye rağmen direnen ağaçlarıyla ünlüdür.
Ve şairler ağaçları severler.
Nazım büyük bir şairdir.
Pablo Neruda’dan onu tanımlamasını istediklerinde Şilili şair, bir an olsun tereddüt etmez:
“Şiir bir dağ ise, biz adı anılan şairler, o dağın yamaçlarıyız sadece. Ama Nazım zirvedir.”
Neruda’ya üstelerler:
“Peki, on kişilik bir şair listesi yapsanız Nazım Hikmet’i içine alır mısınız?”
İşte o zaman Pablo Neruda kestirip atar:
“Eğer tek kişilik bir liste yapsam bile içine Nazım’ı alırım.”
Nazım bir çınardır ve çınar ağaçlarını sevmiştir.
Ölümünden sonra kendisine Anadolu’da bir mezar yapılmasını istemiştir…
Başında bir ağaç… Servi değil bir çınar!
İsteği şair olmanın farklılığını yansıtır…
Yasaklıdır, yasaklanmıştır. Vasiyeti de bu yüzden yerine getirilmeyecektir. Mezarı Moskova’dadır.
Ancak sevenleri, Türkiye’de anısına bir çınar dikmeyi göze almışlardır.
İznik Gölü’ne yakın Müşküle köyü, muhalif yapısıyla ün salmış ve adeta efsane olmuştur. 80’li yıllarda köyün ortasına Nazım adına bir çınar dikilir. Ne var ki devlet bunu haber alacak ve ağacın büyümesine izin vermeyecektir. Çınar kesilir! Ancak yılmayan Müşküleliler, bir çınar daha dikip bu defa yerini bir sır gibi gizleyerek, onu büyütürler.
Müşküle köyünde saklı bir ağaç vardır. Bu, Türkiye’de bir ölünün ardından, onun anısına dikilen ilk ve tek çınardır.
Şairler tezatlardan beslenirler.
Nazım, ölümünden sonra bile kalıpları kırmayı başarmış, ölümsüz bir gölgedir.
İstanbul ve Müşküle ağaçlarıyla güzeldir...
Yeni ürünler, yazılar ve size özel önerilerimizden haberdar olmak için e-posta listemize kayıt olmak ister misiniz?
Bu yazı hakkında toplam 5 yorum bulunmaktadır. Sizde yorum ekleyebilirsiniz >
Yorumlar