İstanbul'da sonbahar ekim sonunda başlar. Ağaçlardaki yapraklar elle sayılır hale gelir.
Ayağınızın altında çatırdar yapraklar. Tatlı serin hava biraz hissettirir kendini, üşütmez ama ısırır tatlı tatlı. Güneş göz kırpsa da yaklaşmaz teninize. Köşe kapmaca oynar pamuk pamuk bulutlarla. Akşamüstüleri sarıyla kızılın enfes ortaklığı şehre öyle güzel bir renk verir ki İstanbul'da olmak işte dünyanın en güzel hissidir o anlarda! Evet, sonbahar en güzel İstanbul'da yaşanır. Poyraz kopup gelir özlediği Boğaz'a, lodos biraz dinlenmeye çekilir. Sis bastığında Boğaz'a, bulutlardan bir kale gibi görünür Boğaziçi Köprüsü. İşte böyle zamanlar için güzel bir hırkanız olmalı yanınızda, ve de iyi bir dostunuz, dostlarınız. Yanınıza yedek bir şal da alın, bu güzel paylaşıma katılmak isteyenler olacaktır çünkü.
İstanbul'da sonbahar berekettir. Balıkçılar “vira bismillah” deyip alacakaranlıkta açılır denize, boş dönmezler. Bir de vapurların buğulu camları yok mu? Bazen üstüne ismini yazmaya kıyamaz insan.
Bırakın sonbahar hüznünü de. Hüzünlü sonbahar şarkılarda, romanlarda, şairlerin mısralarında kalsın. Kendinizi en yakın parka, koruya, ormana atın. Ağaçlara sarılın. Kıtır kıtır İstanbul simidini kütür kütür peynirle ve iyi demli çayla buluşturun. Üstüne de orta şekerli Türk kahvesini patlatın. Ama Attilâ İlhan'ın mısraları yine kulağınızda olsun;
“nasıl iş bu
her yanına çiçek yağmış
erik ağacının
ışık içinde yüzüyor
neresinden baksan
gözlerin kamaşır
oysa ben akşam olmuşum
yapraklarım dökülüyor
usul usul
adım sonbahar”
Yeni ürünler, yazılar ve size özel önerilerimizden haberdar olmak için e-posta listemize kayıt olmak ister misiniz?
Bu yazı hakkında toplam 5 yorum bulunmaktadır. Sizde yorum ekleyebilirsiniz >
Yorumlar