Misafir bizde baş tacıdır! Kendimizin kullanmaya kıyamadığı ne varsa onlarındır.
Yemekler onlar için daha bol ve lezzetli hazırlanır. 60 metrekare salon vardır at koşturursun ama hayalet kasaba gibi sessiz ve soluktur, taa ki misafir gelene kadar. Ben daha şöyle minderinin ucuna değememişim, ama misafir yayıldıkça yayılır. Pek rahatmış koltuk takımınız dese ne diyeceğim, daha hiç test etmedim ki!
Ben niye çamaşır suyuna maruz kalmaktan bütün çiçek desenleri ölmüş tabakta yemek yiyorum da eve gelen misafirlere altın renkli suplalarda mercimek çorbası sunuluyor? Baksan mercimek aynı, ama dün akşam tabildot tepsisi kılıklı tabakta bu kadar parlak görünmüyordu! Annem az kıyamet koparmadı misafir havlusunu ıslattım diye! Efendim? Havlunun mesaisinde zaten ıslanmak yok mu? Bir görevin var o da kurulamak! Onu da misafirden misafire yapıyorsun! Benim yıpranma payım bir tekstil ürününden çok olmamalı ya! Hele bir de akrabası bol, komşusu çok bir aile iseniz bu sefer roller tamamen değişiyor. Siz kendi evinizde misafir oluyorsunuz çünkü, yatağınız, odanız, masanız çoktan işgal edilmiş siz de evin az kullanılan bir köşesine sürgün edilmişsinizdir. Hepimizin sinirlerini daha fazla bozmamak adına misafirin küçük çocuğu konusuna girmiyorum.
Gel gör ki, kapısı çalınmayan ev de çok öksüz kalıyor ya. Zor şartlarda annenizle kavga da etseniz, kalabalık evler her zaman daha neşeli, daha güvenli ve inanmayacaksınız ama daha huzurlu. Kimse yalnız kalmamalı, özellikle de yemek masasında. Umarım yemeğinizi kalabalık, tatlınızı yalnız başınıza yersiniz hep. İnsan seviyorum diye tatlımı paylaşacak değilim herhalde! O kadar da değil.
Yeni ürünler, yazılar ve size özel önerilerimizden haberdar olmak için e-posta listemize kayıt olmak ister misiniz?
Bu yazı hakkında toplam 4 yorum bulunmaktadır. Sizde yorum ekleyebilirsiniz >
Yorumlar